Lojistikte Eksen Kayması

Geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin  “eksen kayması ” gibi bir durumla karşı karşıya kaldığı bazı çevreler tarafından tartışılmaya başlanmıştı. Bu kaymanın doğuya doğru olması Batı’ya yakın çevrelerde telaşla karşılanmış hatta bazıları tarafından siyasete dökülerek ülke politikaları yeniden tartışmaya açılmıştı. Oysa ki içerisinde bulunduğumuz yeni dünya düzeni bütün yer küreyi kapsayacak şekilde bir ticari hacmin oluşmasını öngördüğünden uluslararası ticaret sadece Batıyla değil aynı zamanda Doğuyla da olması gereken bir hale gelmişdir. Bütün bu yaşananların eşliğinde ülkemizin bugün Çin’le yapmış olduğu ticari anlaşmalar dış ticaret hacmimizin artması bakımından gayet olumlu ve düzgün adımlar olarak görülmektedir.

Yıllık 17 milyar dolarlık bir ticaret hacmine sahip olduğumuz Çin’le bundan sonra yapacak olduğumuz ithalat ve ihracatta TL ve Yuan kullanılacak olması yapılan bu anlaşmanın sanırım en önemli kısmını oluşturmakta. Ayrıca planlandığı gibi olması durumunda 2015 yılında bu rakamın 50 milyon dolar ve 2020de de 100 milyon dolar olması ülkemiz açısından olumlu beklentilerdir.

Farklı para birimlerini kullanan ülkeler arasında yapılan ticarette değeri yüksek ve uluslararası kabul gören Dolar ve Euro gibi para birimlerinin yerine ülkelerin kendi birimlerini kullanması iktisadi açıdan değerlendirildiğinde bu ticarete taraf olan ülkelerin ekonomik bağımsızlık anlamında ileri bir seviyede olduğunun kanıtıdır.

Olayın ekonomik kısmına fazla girmeyip, yalnız yukarıda bahsettiğim durumlar gerçekleştiğinde bunun dış ticaret ve özellikle lojistik anlamda ne gibi bir etki oluşturacağı ise benim asıl konum.

Bugün Çin’le yapılan ticarette kullanılan taşıma modu mesafenin uzak olması ve maliyetinin düşüklüğü açısından ‘Deniz Yolu’dur. Lojistiğin en önemli kurallarından biri olan en az maliyetle zamanında ve doğru hizmet anlayışı yapılan taşıma işlerinde farklı alternatif oluşmasına sebep olmaktadır. Çin’den yola çıkan bir konteynır gemisi yaklaşık olarak 1 ayda ülkemize ulaşmaktadır,  bunun yanında geminin boşaltılması, okyanuslarda yaşanan olumsuz hava koşulları ve gümrük işlemlerinin de uzunluğu göz önüne alındığında ürünün firmalara ulaşması 2 ayı bulmaktadır. Bu da lojistik operasyon süreci için oldukça uzun bir zaman demektir.

Zamanın daha kısa süreye düşmesi için karayolunun kullanılmaya başlanmasına daha önceki bir yazımda değinmiştim, bugün ise yapılan anlaşmalarla beraber İstanbul-Pekin arasının tren yoluyla bağlanması telaffuz edilmekte. Her ne kadar gerçekleşmesi uzun bir zaman alacak olan bir proje olsada bugün bunun konuşuluyo olması bile büyük bir gelişmedir. Nitekim demir yolu ilk yapım maaliyetlerinin yüksek olduğu fakat yapıldığı takdirde sonrasında çok daha az maliyetle taşıma işleminin gerçekleştirildiği bir yöntemdir.

Tarih tekerrürden ibarettir sözü geldi aklıma da şöyle eskilerdeki gibi ‘İpek Yolu’ yeniden canlanıverse, Anadolu yeniden çekim merkezi olsa, ve tam ortasında olduğumuz Dünyanın yeniden merkezine erişebilsek…
Aslında çok da zor değil, yeter ki sahip olduğumuz potansiyelin farkında olalım. En azından lojistikte Türkiye’yi coğrafi konumu itibariyle ‘ana üst’ olma konumuna eriştirebilelim. Yirmibirinci yüzyılda ülkelerin gelişimine en çok önem verdikleri sektörümüzde söz sahibi olmaya başladığımız anda geri kalan bütün kapılarıda açabilecek altın bir anahtarımız var demektir.

Lütfen Görüşünüzü Bizimle Paylaşın